18 Eylül 2011 Pazar

Bunu da yaptılar part 1

Bunu da gördüm: Kışlada unutuldum!

Nasıl bir eziğim, vur ensesine al lokmasını adamım ki, unutuluyorum arkadaş. Ben tam bir ailesiyle alışveriş merkezine giderken arabada uyuya kalan, ve ailesinin de arabada unuttuğu (kasti/kasıtsız farkmaz) çoçuğun uyanıp uyku sersemi gözlerle kilitli bir arabanın içinden ağlarken baktığında, garajın görüntüsünü gri-beyaz sise çeviren gözyaşlarıyım. Ben eğer cesaretim olsa çizeceğim (en azından senaryosunu/esprilerini yazacağım) " Heavenly Regularity of Cosmic Oddities" isimli webcomic'in baş karakteriyim. Aynı zamanda üst rütbeli bir komutan geldiğinde gözden uzaklaştırılan (hem de in a far, far away galaxy tadında) askerciklerin başına dikilip de komutan gittikten sonra cumartesi mesaisinin bittiğinin haberinin verilmediği, kısaca kışlada unutulan bir Türk Silahlı Kuvvetleri mensubuyum. Evet ben, komutan karşısına bile çıkmayacakken o sıcağın altında uzun kollu kamuflaj ve hücum yeleği giydirilen ve kışlanın en ücra köşesinde 4 saat boyunca "hedef tarif usulleri" senin, "yön bulma usulleri" benim eğitim yapan o asteğmenim! Yok yalan söyledim, son bir saat hepimiz su kaynatıp geyik yaptık.

Olayın (unutulmamın) detaylarını henüz öğrenebilmiş değilim ama, beklemekten bıkıp da çaktırmadan santrali aradığımda gerçekleşen konuşma aşağıdaki gibidir. Yalnız bunu vermeden önce şu detayı da belirteyim ki, halime götünüzle gülerken loblarınız daha bir sallansın, zira askerleriminki öyle oldu. Kşl.Unt.Atğm. kışlada unutulan asteğmen olsun, Brzd.Lob.Ory.Dön.Oln.Askr.Grb. da birazdan lobları oryantale dönecek olan asker grubu, Levent de Levent olsun. DikmenXXX de aslında konuşma sırasında ismiyle hitap ettiğim santral operatörü.

Kşl.Unt.Atğm                                      : Olm lan bizi burada unutmuş olmasınlar. kaç saat oldu ses seda yok.
Brzd.Lob.Ory.Dön.Glck.Oln.Askr.Grb: Gomtanım merak etmeyin, 3. koğuşta çok boş yatak var (hep bir ağızdan ehuehuahuhauhuhuhuahua nidaları).
Kşl.Unt.Atğm                                    : (Birliğe yeni katılmış olan bir kısmına) Sizden önce oranın ağası bendim artiz. Levent çaktırmadan git bak bakalım, ne var ne yok millet ne yapıyor.

Bir espionage görevine gönderilebilecek son insan olan Levent gittikten 5 dakika ve bir asteğmenin makus kaderi hakkındaki sayısız seviyesiz esprinin ardından, Levent taze içilmiş sigara kokusunun püfür püfür efekti ile döner. Verdiği bilgi ortalıkta yani komutana gösterilecek olan sistem araçlarının çevresinde kimsenin olmadığı yönündedir. Püfür püfür sigara kokusu, bilginin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Müteakip şu konuşma gerçekleşir:

Kşl.Unt.Atğm: Asteğmen Cantürk! DikmenXXX, komutan çıktı mı?
DikmenXXX : Çıktı komutanım çok oluyor.
Kşl.Unt.Atğm: Hmm iyi iyi, servisler kaçta (komutanın çıkışına müteakip kışlada halen toplanma faaliyetlerinin icra edildiği yönünde frodosal bir ümidi vardır)?

DikmenXXX : Komutanım servisler 17:00 de çıktı.
Kşl.Unt.Atğm: Olm bak taşşak geçme, ben hala kışladayım, basarım o muhabere merkezini, muharebe alanına çeviririm, sen de başniyazi olursun!
DikmenXXX : Yok komutanım valla doğru söylüyorum, bütün komutanlarımız çıkış yaptı.
Aynı esnada;
Ark.Lob.Çktn.Ory.Dnmş.Askr.Grb*: Beyler 2'şer lira çıkarın komutana taksi parası(muhahahahahahahahahaha....moar muhahahahahahahahahahahaha....MOAR MUHAHAHAHAHAHAHAHA...ve biraz da ehuehuahauhuahuehuhahauhauahua)!



Nasıl bir moral bozukluğudur anlatamam, gerçekten de kendi kendime "bu kadar kıymetimiz varmış vay beee! sen saçını süpürge et, canını dişine, kayıttan kuyudata, gepden hata kayıt defterine koş, karşılığında bunu gör vay beeee!" dedim. Belki gözümde sulanmış olabilir ama emin değilim. O kadar subay astsubay da ya şu adama bir asker gönderelim de servis saatini söyleyelim dememiş. İşte o an, bunca zamandır savunduğum "Efenim bu kurumun mantığı yok değil, vardır ama kendi şahsına münhasırdır, bizim gibi sivil kaynakların da anlaması zordur" hipotezimin çöktüğü ve hipotalamusumun da hipopotama döndüğü andır.

*: Artık Lobları Çoktan Oryantale Dönmüş Olan Asker Grubu.

6 Eylül 2011 Salı

Kolombiya kadar

kafana bamya düşsün he mi Luc Besson, sümüklerin içinde boğulasın. Allah seni Piç Besim yapsın, ele güne çıkama. Ödül töreninde yanındaki hatunun topuğu kırılsın da yanda oturan amarigan zencisinin kucağına düşsün, geceyi onla geçirsin de sen de aldığın ödülü sıvazlamakla yetinesin. Pis herif!

Niye bu kadar atarlıyım, çünkü zamanında şahane filmlere imza atmış, akabinde sırf para için çektiği/yazdığı eblek vuruşlu kırışlı filmleri bile ilginç bir yön barındırıp "eh bari" söylenmeleri eşliğinde de olsa kendini izlettirmiş bir yönetmenin, Michael Dudikoff filmleri klişelerine sahip bir filme senaristlik yapması beni çileden çıkartıyor. Ulan hıyar, Leon'u, Nikita'yı sen çevirmedin mi? İşte sana karılı film, yetmedi mi lan sübyancı pezo. Güngörmeyesice, Taxi serisi, The Fifth Element, Taken gibi şu an hepsini hatırlayamadıklarımı anımsamak için beni imdb'ye sokmak zorunda bırakan filmleri sen çevirip yazmadın mı? Danny the Dog'da bile bu kadar rezilleşmemiştin. Tamam asıl hıyarlık yönetmenin ama yazma o salağa senaryo filan. Merak ediyorum sen mi bu kadar kepaze senaryo yazdın, yoksa Megaton dürzüsü mü piç etti? O filme 5.8 veren "iimeeedeeebeee"yle de ilgilencem, yeter ki şu kızılcık sopamı bulayım da gelem, bak o zaman o pespembe poponu armutların elmaların arasında kalmış vişne torbasına çevirmiyor muyum!

Özetle, hakkında sadece 2. bir Leon yaratmak için çevirdiklerini okuduğum Colombiana filmini, "Hadi sinemaya gidelim" vakalarında yaşanan acı olaylardan ders almadan, oynayan filmlere bakmadan gittiğimiz sinemada en iyi tercih olarak gözüktüğü için ama büyük umutlar besleyerek seyrettim. Sonuçta ise insan kafilesinin kendilerini nasıl rezil edebileceklerini, yönetmeninden oyuncusuna, dublöründen makyözüne sevgili mamacıkları hakkında çok şahane ama bir o kadar da ağır iltifatlar duymak için nasıl emek gösterdiklerine şahit oldum. Bak filmi izleyeli bir 10 gün oldu, ama travmayı hala atlatamamışım ki yazıyorum. Bari aksiyon sahneleri adam gibi olsun, bir zeka kırıntısı barındırsın.

Bir yayınımızn daha sonuna gelirken, sevgili Besim Abi ve TF serisindeki Megatron bile olamayacak Olivier, bir daha görüşmeyelim.

4 Eylül 2011 Pazar

Nerde Kalmıştık Unlimited

Ehm...eee.....ses....ses, ses.....ha ne....ha bu öyle değildi değil mi?! Eee....test...test...yazı....galiba bu klavye çalışmıyor...hı, ne...şimdi okuyorlar mı...ah, peki!

Efenim bakıyorum en son yaklaşık 3 ay önce süpersikimsonik bir girdi yapmışım, onda da belli ki kafam güzelmiş. Epey boşladık bu yazma işini, WoW denilen musibet sağ olsun. WoW meselesine katiyen döneceğim ama kafamdaki sırayı takip etmeyi pek bir zekice iş olarak belledim hadi hayırlısı.

Bunca zamandan sonra neden yeniden yazmaya başladım, çünkiii aylardır aradığım muhtar çakmağını (VIVA LA MUHTAR ÇAKMAAAAAĞ) Kıyıköy'e giderken saçma sapan bir şekilde (Simyacı Stayla, aramaya başladığım yerde) buldum. Bu gerçekten benim için hayatta iyi şeylerin de olabileceğinin bir göstergesi. Ne var ki tam olarak iyiliğe inanmam için bu evrenin bayağı bir yol evrilmesi ve bir hayli kozmik saçmalık tecrübe etmesi gerekiyor. Bkz. Tüm kadının ırkının ortadan yok olması ve erkeklerinin serçe parmaklarını kesip toprağa ekmeleriyle çocuk sahibi olabilmeleri. Bence çok güzel olurmuş gibi geliyor, en azından yaratılışın gayesi olan cennet popülasyonunu arttırma konusunda bayağı bir yol katederdik. Bunu uzun süredir hayatındaki kadın popülasyonunu minimumda (1!!!) tutan birisi olarak söylüyorsam bence birilerinin beni ciddiye alma vakti gelmiştir, ya da nerdeydi benim ataraksım...hah uzat bakim o şişeyi...Ha bir de Kıyıköy son baharda bölyle bir yer, HL2EP3'ü burada çekeceklermiş (Yazında bildiğin Lost Coast tadında):


Yazmaya gerçekten sevkeden asıl sebebin yukarıda yazılmış olmasına inanmadığınızı tahmin ediyorum ve size sadece go and eat your shit diyorum, with a dozen of pencils...and whole Brown family. Neyse, kavuştuğum ve beni "I'M CUMMING ON YOUR SHOULDER!" nidalarıyla mutluluktan çıldrtan çakmağımın yanında izlediğim iki filminde çok büyük etkisi var. Çok üşendim linklerini vermeyeceğim, google them bitches. 

İlki george amcamı ilk defa bu kadar rol yaparken izlediğime inandığım Up In The Air. Bir mini oskar verdim içimden kendisine, ama miniminnacık. Karaktere bayıldım, hatta idolüm artık. Bence de çanta boş olmalı, izleyin görün hak verin. Kimi klişeleri barındıran ama ilginç konusuyla bağlayan, bu sırada düşündürücem diye izleyenin  beynini pekmez edip çıkarmayan, romantizmin de bokunu çıkartıp emo damarları çoşturmadan, 3 saniyelik şahane göt sahnesiyle erotizmin de doruklarına varıp orada bırakan bir film. Yine de Alex, Allah belanı versin. Mini spoilerımı da verdikten sonra diğer filme geçebilirim.

It's Kind Of A Funny Story biraz ergen filmi gibi ama ben uzun zamandır hiç film izlemediğim için bayıldım. Neredeyse herkesin sevdiği "ünsüz yönetmen, ünsüz oyuncu" kadrosuyla harika işler çıkartan filmlerden.  Orjinalinde hastaneye yatmaya karar verecek kadar kronik intihar eğilimlileri bu kadar eğlenceli tipler midir bilmiyorum ama hayata umutla bakmayı bıraktığınız anlarda izlenebilecek bir film. Evet bu sıralar biraz darlıyım o yüzden böyle antidepresan kıvamındaki filmler iyi geldi bana. Hemi de Emma Roberts denilen abla var ki, sübyancı damarların kabarmaması içten değil. Öyle ki filmi bitirip ablanın diğer filmlerini araştırdım ama bu işkenceye dayanabilecek kadar sübyancı mitikondirisine sahip olmadığımı farkettim. May the force be with us kardeşlerim. Bu filmde de bu sahneyi görüp de "Allah belanızı versin lan, yatacak yeriniz yok sizin" dememek elde değil.

Şimdi yukarıdaki satırları okuyup "Emobots, transform!" moduna girdiğim zannedilebir ki durum tam aksi. Şu filmleri izleyip geçmişte ne kadar saçmaladığımı, duygusal olucam arkadaş ben sizin gibi olmucam imajı çizmek namına ne kadar eblek işlerle uğraştığımı farkettim. Bu aydınlamama müteakip direkman (yeni bir süper kahraman, aldırmayın siz ona) diğer bloğumu tedavülden kaldırdım. Şimdi bakınca çok komik geliyor. Pişman değilim (Justin Bieber dinledim sanki aq, dramaya gel) ama artık gereksiz olduğunun farkına varacak kadar bu dünyada yürüdüğümü düşünüyorum.

Bana ayrılan sürenin sonuna gelirken WoW mevzusuna girmediğimi farkettim ama o da başka bahara. Şimdilik  şunu demekten utanmıyorum, IQuit. İlerde bir gün elbet oradaki dostlarla yeniden buluşacağız ama şimdilik baygonluk ve de enerjimi başka işlere (mesela bu bloğa) verme isteği ağır basıyor. Ne Borderlands atıyoz, hemen geliyorum.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Voidtimes Part 1

just No More Lies, alcohol and Lucky Strike...that's all have...that's all i want now...and as u know this is a pencil!

8 Mayıs 2011 Pazar

Dont meyk mi a bed komendır solcır!

dediğimde tabii ki de askerlerin çoğu beni anlamıyor, ama olsun ben ikazımı yapmış oluyor muyum?! Bence oluyorum, gerisi ve de bu eylemimden sonra, önce yere boş boş müteakip birbirlerine endişeli bakışları onların sorunu.

Efenim bir önceki girdimde bahsettiğim sorunların birçoğunu atlatmış olmanın verdiği rahatlıkla yazıyorum. Hatta o kadar ki artık başarılı bir şekilde ve doğru istikamete telefon bile bağlayabiliyorum(Job's done!)...düzeltiyorum, irtibatlayabiliyorum(bahse girerim ki bu kelimeyi arka arkaya 98 kere söylemeye çalışırken hayatını kaybedebilecek 3 kişi bulabilirim). Askerciklerimle de aram iyi, ne var ki onlar henüz bunu bilmiyor. Klasik, iyi  komutancılık oynarsanız iyi niyeti suikasttan en az 6 yıl yatmalarına sebep olabilecek hareketler yapabiliyorlar. Mesela şunun gibi. Bilen bilir, bu "Ordu jimnastiği 12. hareket! Koordinasyon hareketi, başlama vaziyeti esas duruş!...Başlama vaziyeti al! Bir cepheye 12(bazan 20(bazan 84652988731389, bu rakamın küçüklüğü birliğin disiplini ve de komutanın birliğine duyduğu aşkla doğru orantılıdır)) tekrar! Harekete başla!"dır.

Anladığım şu ki; "ne guud komendır, ne bed komendır, bize lazım olan riıl komendır, leylimley" türküsünde olduğu gibi, aslolan hakketen de askeri kaynaklarca eğilip öyle komutan sıfatını taşımak. Bizim gibi senelerce genel mantığı aramak ve bulabildiğinde ona göre hareket etmekle mükellef tutulmuş(IEnginar) bir sınıfın, artık  kütükleştikten sonra şahsına münhasır bir mantık sistemine dahil olabilmesi çok zor. Evet, bence askerliğin bir mantığı yok değil, var ama, çok ama çok uzak bir galakside ve bir çok alternate ending'in yanında filmin gerçek sonu tadında. Biz ancak en iyi rolü nasıl yaparız onun derdindeyiz. Genel anlamda başlarda iyi komutancılık yapıp sempatik gözükmeye çalışıyorsunuz,  taa ki askerinden de karı kılıklı olup sizin saf ve temiz duygularınızı suistimal etmeye çalıştığını anlayana kadar. Sonrasında klasik arabesk rage geçirip "bundan sonra aşk yok, değer vermek yok ancak pompa var, cukke cukke var" nidalarıyla kötü kumandancılık rolüne başlıyorsunuz. Bir zaman sonra bununda yol olmadığını, sırf söz geçirebilmek adına katıksız bir orossspu çoccuuuuu olmanın dayanılmaz ağırlığı altında insanlığınızın ezildiğini anlamaya başlıyorsunuz. Bunun farkına vardığınızda (ve de nöbetlerden zevk almaya başladığınızda) artık pişmiş olup yerine göre rol kesmeye başlıyorsunuz, ya da en azından ben böyle edip mutlu oluyorum.

Ne var ki bu rol olayının tadı bambaşka. Devriyemi atarken kah çok sempatik halhatır soran bir kumandanım, kah tam bir o.ç. Arada tek farkeden iki nöbet yeri arasındaki mesafe ve nöbetçileri gördüğümde içimde kabaran hissiyat. Askeriz diye sanatsal faaliyetlerden uzak kalacak değiliz herhalde. Bir devriyemdeki tüm nöbetçiler toplansa, eminim ki Batman: Gotham Knight'ın ilk hikayesindeki çocuklara dönerler (B-man ben oluyorum bu durumda, ehi).

Nöbet-devriye demişken bu konuda da feci halde tecavüze uğradığımı -ki gangbang boyutunda- düşünüyorum. Kimileri 3(yazıyla üç) nöbet tutarkene benim takviye(?!?) ile birlikte 7 nöbet tutman bir insan hakları ihlali değil de nedir ha dostlar? O yüzdendir ki yazmaya başladığım hiçbir yazımı bir ay taslak olarak salamura edemeden yazamıyorum. Dolayısıyla yazıların götü başı farklı oluyor, kusura bamya suyuna yarım ekmek doğranarak servis edilir.

5 Nisan 2011 Salı

Me has no brainzzzz animole, no?

Yine gecikmiş bir yazı, başlığı belki 10, belki yarından da çok çok uzak bir galakside attım ama yazmak nasip olmadı. Ne var ki algı da(algida?!?) gösterdiğim seçiciliği çalgı da gösteremiyorum ve obua diyorum hakim bey! Evet gece eğitimlerinin böyle bir yan etkisi var, asla evde tek başınızayken kullanmayın.

Efenim başlığın anlatmaya çalıştığı, eğer Kıt'anıza katıldığınız ilk gün olmadık bir şekilde azar yerseniz (classified info, öle böle değil) insan zannımca aklının bir kısmını orada bırakıyor. Hayır olayda o kadar saçma ki, ama gel gör ki bu benim gibi rahat bir adamda nasıl bir panik yaptı anlayamadım. Tamam otoriteye karşı her zaman hakkı olduğu sürece saygı gösterme yanlısı bir insanım, boş beleş anarşiklik yapmanın saçma olduğu kanısındayım ama efenim utanmasam ere karşı el pençe divan (yatılan cinsten) duracağım. Telefonda söylenenleri anlamamaya, biri soru sorduğunda kekeleyerek cevap vermeye filan başlamıştım. Çok çabuk unutuyor, bir türlü hatırlayamıyordum. Kısa bir bunaklık hali yaşıyordum resmen, tek sebep de yersiz bir panik ve ne yapacağını bilememezlik. Değil sudan çıkmış balık, adeta sudan çıkmış Nihat Doğan gibiydim. Tam toparlıyorum derken bir de Yanaşık Düzen denen bela sardı başıma. Bu zıkkımı yapması sorun değildir ama yaptırması benim gibi çayını getiren garsona bile 40 defa teşekkür eden tam bir İstanbul beyefendisi için çok zor...neyse ki zamanla ortama ve gerektirdiklerine ayak uydurabilmeye başladım. Tabi başlığı attığım dönemde ruh psikolojim (evet bunu da diyen oldu) çok bozuktu. Kendimi tam bir salak gibi hissediyordum, uzun uzun oturup bana neler oldu diye düşünmeye başlamıştım. Hayır hiçbir zaman çok zeki biri olmadım ama şükür bizde olan bize yetiyordu. En sonunda bir pilipiz aldım ve dertlerimden kurtuldum.


Şimdi zamanım adam olana sırnaşık düzen, eşek olana tek er muharebe eğitimleri ve geplerle gayet mutlu mesut geçiyor. Ama keşke eğitim sürecinde toşenk geçtiğimiz Tk.K.larımızın (ben de buyum şimcükün) hatalarına kıs kıs güleceğimize, YDE'lerden nasıl kaçarım planları yapacağımıza ve diğer derslerde uyuklayacağıma hepsini hakkıyla yapsaydım diyorum. Yok "Ben rahat adamım hocu, yarbayı da albayı da gelse umursamam" diyebilecek kalıptaysanız (götünüzün çapı önemli burada), sizin için sıkıntı yok, ama benim gibi aman laf yemeyim diye kasarken daha çok laf yiyebilecek kapasite de bir denyoysanız ve sebep ne olursa olsun azteklik yapacaksanız bence eğitim dönemine ihtimam verin.  Çünkiiii olay şöyle oluyor askeriyede sorumluluk almak zorundaysanız:


Bu üstteki moral bozuculuğu dikkate alın gerçekten, bu yaşanmış bir şey olabilir, şöyle ki Bl.K. bölük komutanı olsun, Ççğ.Brn.Atğm. de çiçeği burnunda asteğmen, İçnd.Tnk.Olmyn.Kşl. ise içinde tank olmayan kışla. Şu diyalog gayet de yaşanabilir şeydir:

Bl.K.                 :Asteğmenim bizim tank nerde?
Ççğ.Brn.Atğm.  :Em.em.emret komutanım? Tank mı?
Bl.K.                 :Evet şu sarı olan?
Ççğ.Brn.Atğm.  :Sarı mı? (meanwhile our aztec hear sth)
Bl.K.                 :Evet hani XXXXXX plakalı olan!(meanwhile our aztec sees a yellow tank with XXXXXX number plate falling on him and his captain...and this is a pencil)
Ççğ.Brn.Atğm.  :XXXXXX plakalı...tank...sarı....ignorance is bliss komutanım!

Ateşimle Ulvi! 


8 Mart 2011 Salı

"Gooooooood Morning Vieeetnaaaaam" Reloaded

Efenim başka bir blogdaki başka bir yazımda kullandığım vidyoyu "rearak" (artık bulmacalarda bir ingilizce kelime sorduklarından alışkınsınızdır, değilseniz de bu benim sorunum değil, very very in my penis adlı şarkımı söyler kaçarım) yaparak saçma sapan bir şekilde geri dönüşümü müjediliyorum, VIVA LA'PARIZYEN!(hatta pağizyiieeeen!)

Çok yazmak istediğim halde elimin bir türlü klavyeye kavalyelik edemediğim dönemde bir Sakarıılıca gezisi, bir iş yeri batırma/iş yeri tarafından dolandırılma vakası, bir askere gitme-acemiliği bitirme-aztek olma aşk üçgeni müessesei var. Evet bildiniz TSK da işe girdim, hem de kpss'siz. Aşık olduğum Eskişehir'imi bıraıkıp keskinlikle nefret ettiğim ama yeniden sevmeye çalışacağım İstanbul'a geri dönüyorum, VIVA LA KARTON KOLI, HURÇ VE HAMAL!(hatta hamal, sadece hamal).

Neyse efenim özetle patro...pardon komutanlarım nöbet kilitlemediği sürece(belki de kilitlediği sürece, şimdilik çok fikrim yok) buradan zırvalayacağım, hepinize "Geçmiş Olsun Remade" (tahmin edileceği üzere VIVA LA ZIRVA, VIVA LA GEÇMI...çtönk(vivah laaah ilahi adaleeeethh)).