Güzel bir geceydi. Evvela, "Eyvah Eyvah" adlı güzide, deus ex sonu hariç gayet başarılı bulduğum filmi izledim. Ata Demirer, Çanakkale şivesiyle döktürmüş yine. Yer yer yapmacıklığa kaçsa da, çok göze batmıyor. Kadronun geri kalanı da muhteşem ama işi götüren Ata. Aileyle izlenebilecek ve sıçıp sıvamamış ender Türk komedi filmlerinden. En azından zamanında çok beğenip takdir etsek de, günümüze gitmeyen, en azından Kemal Sunal yapmadıkça, Şaban zihniyetinden uzak bir film. İzlemeyen varsa edinsin, alsın eline çayını çekirdeğini, yanına da validesini pederini, aile saadetiyle izlesin.
Sonra dışarı çıktım. Hava tam, kadim cüce dostumun seveceği tiptendi, ne sıcak ne soğuk, sessiz ve üzerine beyaz gömleğinizi giymiş, elinde kahve fincanıyla yatakta bağdaş kurup gülümseyen kadın gibiydi(utopia or distopia). Ama yoktu ailenizin doorfu, bu şehirde değildi artık. Beni bir başıma bırakıp gitti pezemenk. Nedenin bilmediğim (yalanını sikiyim der uzakta birileri) bir buruk mutluluk ya da datlı hüzünle, her zaman nargile içip "FOR THE ÇAAAAY" diye nara attığımız mekana doğru yola koyuldum. Halbusi daha iki (rakamla 2) gün evvel aynı mekanda "Bana erkeg buloğu bul lan, doğu batı bıloğu kalmadı lan zaten, hatun "entry"si istemiyorum artıkın, bilo biloğu ver bana" diye çemkiriyordum ama o yoktu artıkın. WTB ARMAN!
Sonra dışarı çıktım. Hava tam, kadim cüce dostumun seveceği tiptendi, ne sıcak ne soğuk, sessiz ve üzerine beyaz gömleğinizi giymiş, elinde kahve fincanıyla yatakta bağdaş kurup gülümseyen kadın gibiydi(utopia or distopia). Ama yoktu ailenizin doorfu, bu şehirde değildi artık. Beni bir başıma bırakıp gitti pezemenk. Nedenin bilmediğim (yalanını sikiyim der uzakta birileri) bir buruk mutluluk ya da datlı hüzünle, her zaman nargile içip "FOR THE ÇAAAAY" diye nara attığımız mekana doğru yola koyuldum. Halbusi daha iki (rakamla 2) gün evvel aynı mekanda "Bana erkeg buloğu bul lan, doğu batı bıloğu kalmadı lan zaten, hatun "entry"si istemiyorum artıkın, bilo biloğu ver bana" diye çemkiriyordum ama o yoktu artıkın. WTB ARMAN!
Yolumu biraz uzatıp, eskişehirimin en güzel nimetlerinden biri olan geç saatlerde kitapçıların açık olmasından istifade etmeye karar verdim. Bir süredir edinmek isteme rağmen, bu isteğin beni küresel ısınmadan daha derin endişelere gark eden, biricik kardeşimin dumanı üzerinde tüten (ne dumanı ak47, ikinci baskısı çıkmış herifin, yani kitabın, tabii ki basmamışlar Aras'a) kitabını almaya karar verdim. Ben görüşmeyeli herifçioğlu bayağı meşhur olmuş blog alemlerinde, 841 izleyici ne lan hayvan. Kesin yarısı maaşlıdır onların. Evet, samimiyetle söylüyorum, çekemedim bu kadar ünlendiğini ve kitabının çıktığını öğrenince. Evet , yeniden samimiyetle itiraf ediyorum maaşlı olan benim, aras gönder paramı öperim yoksa gıdından haberin olsun.
Zevk ülen dinlemekte olduğum antimatter'ım bitmesi için ağır ağır tamamladım yolumu.
Zevk ülen dinlemekte olduğum antimatter'ım bitmesi için ağır ağır tamamladım yolumu.
Dost konağı, her ne kadar ismi so gay olup, erken saatlerde uğranmaz bir yer olsa da, sessizliği, serinliği, şahane nargilersi ve çamur kıvamından pekçe uzaklaşan çayıyla gönlümüzü kazanan bir mekan. Çok fail bir gece de keşfetmiş, bu keşfe armanımı da dahil etmiştim. Ama yoktu o artık. Nedense, ıssız çatılarda vuuk guuk diye sevişen iki kumru misali, iyi çay-nargile birlikteliğini sağlayan mekanlar, müzik ve müşteri kitlesi olarak bize bir türlü uymuyor (bakınız serdivan). Belki biz mutluluğu yanlış yerde arıyoruz (bakınız hera). Halbusi bir arabeskçi, bir fantazyacı, bir popçu olsak daha mutlu mesut olabiliriz dumanlı mekanlarda. Adam gibi müzik dinleyelim diye az mı porsuk kıvamında çay içip, benim acemilik zamanlarımda bile hazırlamadığım nargileleri nefes ettik (bakınız hera). Evet, bir altıpatlardan çıkan "BAM!" bayrağının hazzıyla söylüyorum, ben nargile hastasıyım. Çok da güzel yaparım nargileyi. Kendi keşfim olan folyo sarma yöntemim dolayısıyla, gorbaçov bile kişisel deniz altısını göndermiştir ben ona nargile yapayım diye. En azından kafam güzelken böyle yaratıcı bir kamillik uydurabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. 6 senenin ortalaması alındığında, yılın 287 (yazıyla ikiyüz seksen yedi) günü nargile içmiş biri olarak bırakın da az eleştireyim çoluk çocuğun hazırladıklarını.
Çömdüm köşeye, ferah asmalardan uzak olsam da en dipte, servisin en hızlı olacağı, devamlı "bu garson bana bakmalı, bana köz yapmalı" şeklinde şarkılar söylemeyeceğim bir yerdeydim. "Şefim" dedim, "ben bir tane günün nargilesi ve duble sade türk kahvesi alayım" dedim. Mekanda filtre kahve olmamasından dolayı, ufak fincan kahve de o an ruhumu doyurmayacağından mütevellit böyle haylazlıklar yapıyorum. Keşke quadro esspresso hazırlasa kahve dünyası, duble boy double esspresso. Bu dileğimi ifşa ettiğimde Lingo musur lango mudur öle bişi getirdilerdi geçenlerde, ona da hayran kaldım. Aslında türk kahvesi gönlümün sultanıdır her zaman, ama iyi yapan yer azdır. Bir anacımın kahvesi, bir serdivan bir de mandabatmaz'ın kahvesi haktır bana. Eh dost konağını eklemek gerek kervana artık. Buradan çıkarılacak sonuç: Müzik ile kahve doğru orantılı, türk müziği çalan yerler iyi türk kahvesi, ecnebi müziği çalan yerler de iyi ecnebi kahvesi pişirmekte.
Nescafe kupasında türk kahvesi+şefin tercihi çilenkli nargile kombinasyonu, hafif esen rüzgarın tınısıyla gözlerimin önünde striptize başladıklarında, ben ilk yüz vermedim. Ağır ağır, artizlik yaparaktan kitabımı çıkardım...da kime artizlik yapıyosun doğru düzgün adam yok ki mekanda. Ah o gitmeyeydi karşımda oturan bir adam olurdu. Bir başıma oturmazdım öyle. Gitme dur arman, yalan söyledim. WoW'a da dönücem bak, yeter ki sen geri dön:]
Çömdüm köşeye, ferah asmalardan uzak olsam da en dipte, servisin en hızlı olacağı, devamlı "bu garson bana bakmalı, bana köz yapmalı" şeklinde şarkılar söylemeyeceğim bir yerdeydim. "Şefim" dedim, "ben bir tane günün nargilesi ve duble sade türk kahvesi alayım" dedim. Mekanda filtre kahve olmamasından dolayı, ufak fincan kahve de o an ruhumu doyurmayacağından mütevellit böyle haylazlıklar yapıyorum. Keşke quadro esspresso hazırlasa kahve dünyası, duble boy double esspresso. Bu dileğimi ifşa ettiğimde Lingo musur lango mudur öle bişi getirdilerdi geçenlerde, ona da hayran kaldım. Aslında türk kahvesi gönlümün sultanıdır her zaman, ama iyi yapan yer azdır. Bir anacımın kahvesi, bir serdivan bir de mandabatmaz'ın kahvesi haktır bana. Eh dost konağını eklemek gerek kervana artık. Buradan çıkarılacak sonuç: Müzik ile kahve doğru orantılı, türk müziği çalan yerler iyi türk kahvesi, ecnebi müziği çalan yerler de iyi ecnebi kahvesi pişirmekte.
Nescafe kupasında türk kahvesi+şefin tercihi çilenkli nargile kombinasyonu, hafif esen rüzgarın tınısıyla gözlerimin önünde striptize başladıklarında, ben ilk yüz vermedim. Ağır ağır, artizlik yaparaktan kitabımı çıkardım...da kime artizlik yapıyosun doğru düzgün adam yok ki mekanda. Ah o gitmeyeydi karşımda oturan bir adam olurdu. Bir başıma oturmazdım öyle. Gitme dur arman, yalan söyledim. WoW'a da dönücem bak, yeter ki sen geri dön:]
İki fırt çekince, dedim ki "arkadaş this shit good shit". Her güzel nargile de bir süre sonra ellerim titremeye, yüzüme tatlı bir ateş basmaya başlar. Hafif baş dönmesi cereyan eder. Bu bebekle de aynılarını yaşıyordum. Her ne kadar kitap okuyor gibi gözüksem de, o kitap bir paravandı ben, nargile ve kahve arasında geçen oynaşmaları el gözlerden gizlemek için. Nargileyle ateşli bir aşk içindeydik, piramidin tepesinde dolanıyorduk. Ama rolleri değişmiştik, dudaklarımız her kenetlendiğinde o benim içime akıyordu hem de çilek tadında. Sanki utana sıkıla aldığı meyveli kondomu gururla takmış, ama işin ilerleyen aşamalarında sıkılıp benim de razı gelmem den istifade edip, plastik deriyi çıkarıp atmış bir ergen gibiydi. Bense halinden memnun bir kevaşe edasıyla sömürüyordum onu. Anlık ve 1000megahurts frekanslı bir orgazm değildi bizimki, 1.5 (yazıyla bir buçuk) saate yayılmış bir keyifti.
gibi...
gibi...
Kahveyi takip eden çaylarım artık karbonat kokmaya ve okumaktan sıkıldığımda kalktım. Dönüş yolumda ikilemlerden ikilemlere koştum. Ramazan dolayısıyla mekanlar sahura kadar açıktı, ama biliyordum ki o mekanlarda oturanların hiçbiri sahuru beklemiyorlardı. "Bana ne"lik bir durum olmasına rağmen bunu o an aklımdan geçirmem de bir başkasıydı mesela. Gece, nemrut göleminin daha da seveceği bir hal almıştı, daha serin daha kadınsıydı.
Aslında gideceği belli olan bu adam için niye bu kadar yazdım, aşık mıydım tabii ki de değildim. Ama gitmeden evvel sırf darlanayım diye araması, benim uğurlamaya gidememem yazdırıyor bana bunları. Vicdan hesaplaşması yani. İki gün sonra sorsalar "hassektirdi gitti iyi oldu pezemenk, esk bana kaldı" derim. Demem mi, derim, demezsem adam değilim.
Porsuk kenarında tartışan bir çift başka bir eğlence kaynağı oldu bana. Kız bağırıyordu "beni öpmeyi ne zaman bırakacaktın, beni sevmeyi ne zaman? daha da tükenince mi?" gibi ona edebi gelen ama göre gayet saçma olan cümleler kuruyordu. Burada aslında amaçlar bellidir ve iki tanedir; birincisi "ben bu hergeleyi terk edicem, ama bakın bilinsin ki hergele olduğundan, benim zerre kabahatim yok", ikincisi de "yok mu beni öpecek sevecek, tükenmeyecek biri" mesajlarını vermektir o saatte öle barınmasının sebebi. Halbusi otursalar kamuya kapalı bir alanda, ses düzeyini ahlaki seviye de tutup azcık ağlaştıktan sonra çok da ahlaki olmayan ama pekçe romantik olan işler icra edebilirler. Anlamam kızların bu dışarıda kavga etme sevdasını. İçimden geldi, "ah kuzum ben öper koklarım seni ama gün gelir bana da edeceksin aynılarını, bak garibimin sesi soluğu çıkmıyor yakışıklı da gözleri de buğulu, belli ki hala seviyor seni. Allah'tan belanı mı ararsın be cazgır karı" demek, ama büyük ihtimalle dayak yiyen ben olacağım için vazgeçtim. Cırmalanmam da cabası.
Adalar mevkinden uzaklaşıp, evime yaklaştıkça nargilenin after-intercourse etkileri artıyordu. Göğsüme Nick Frost oturmuş gibiydi, hem de shaun of the dead'in finalinde ki elinde ps gamepad'iyle haptığı gibin. Durunca biraz kalkar gibi oluyordu ama yürümeye yeniden başlayınca yine oturuyordu, hem de oturduğu sheldon'ın yeriydi. Neyse ki yolda herhangi bir kriz geçirip yığılmadan geldim. Ciğerlerimin sapa sağlam olduğunu bilmeme rağmen,
nargilenin böyle bir etki yapması şaşırtıyordu beni.
Şimdi merak edenler olacaktır neden böylesine uzun ve anlamsız bir yazı yazdım diye. Aslında ilk elden merak eden, uyanıkken bile bilinçaltıma söz geçiremeyen bilinçüstüm. Çünki uzun zamandır böylesine durgun ama huzur dolu, böylesine buruk olmasına rağmen mutluluk da veren bir gece geçirmemiştim ve kendimle paylaşmak istedim. Her ne kadar üçüncü şahıslarla bir şeyler paylaşıyormuşum gibi dursa da bu blog, kendi kendime olan saçmalamalarımın, kızgınlıklarımın, eğlencelerimin bir güncesi. Egoistliğin avatarı olaraktan kendi yazdıklarımı yüzlerce kez okuyabilecek, her defasında da eğlenip, sinirlenip, darlanabilecek bir insanım. Günlük hayat gerek o sebep olsun gerek bu sebep olsun söyleyemeceğim zırvalıkları boşalttığım bir cumbucket burası. Yazarken bilem kendi kendime "get a life bitch" diye hıçkıra hıçkıra ağladığım bu bloğun okurlarına sabır diler, yakınlarına da limonata ısmarlarım.

2 yorum:
Ölmedim lan, kıyamam sana.
Dokanma ağlarım bak, mezun da oluyorum zaten offişılli
Yorum Gönder