28 Temmuz 2010 Çarşamba

Canımın içi, sabahımın incisi, Ayça şen başkan

Her Türk cubedweller'ının, sabahları biricik neşesi. Amirlerinizin anlamsız isteklerine, iş arkadaşlarınızın way to murder tadındaki kaprislerine, ve sırtınıza inecek olan kapitalizmin zalim kırbacının şaplak seslerine maruz kalmadan evvel ki doğal antidepresanınız. Uzun zamandır dinleyemiyordum, bugün aklıma geldi, gelmişken dinleyeyim, dinlerken yazayım dedim. Çok yorum yapmayacam, ahanda her sabah 07:00 - 10:00 arası burdan dinle. İstanbuldaysan zaten 96.2 emrine amade, gidip de ofiste milletin bant genişliğini israf etme. Tam bizim gibi haşlanırken dışına beyazını sızdıran rafadan yumurtalar için birebir. 

Totoş radioeksen, çeksene OldCity'de. Ben zamanında Çağlan Tekil'e (o da pazartesi geceleri Laneth adlı muazzam metal programını sunuyor, ilk o program sayesinde keşfettiydim eksen'i) mail attıydım tüm türkiyeye yayın yapsanıza, arkanızda koca ntv var diye. Bir dünya bıdı bıdı yok işte trt yok ulusallık yok efenim yanlarımız ağrıyor...kalbim kırıldı tabi.

Ha bi de hemen konuyu dağıtıp bi anekdot vereyim. Eskişehir'e yeni gelmişim, böle çoşkulu kanı kaynayan taze ünili. İşte sosyal olucaz diye bugs bunny hesabı herşeye zıplıyorum. BlaBla Metal Fest 3 var, Eskfestti herhalde. Bir dünya yerli güzel grup, Soul Sacrifice, Moribund Oblivion, DimnessThrough Infinity, Hecatomb, Affliction, Black Omen hatırlayabildiklerim. Yarısı bana hitap etmiyor ayrı mevzu, güzel mi güzel. Ne var ki yenisin ya, daha kimseyi tanımıyorum. Mal gibi 2 gün boyunca tek başıma hopladım zıpladım, içtim, kafa salladım(1 hafta robocop mode tabi), soul sacrifice'ın basçısından pogoda dirsek yedim, bayaa bir ambele oldum yani. İkinci günün sonunda festival bittiğinde, alkolün ve beyin sarsıntısının etkisiyle aklımdan geçen ilk şey şuydu:"Ya çağlan bey bize yazıp yazıp, anlatıp anlatıp duruyor, dur bir de ben yazayım da görsün gününü"(Çağlan Tekil, o zamanlar blue jean'de kara kutu'yu yazmaktaydı, halen devam ediyor mu bilmiyorum). Ben artis, git ağlararası kıraathanesine otur sen, az önceki cümleyle başlayan bir mailde konseri anlat yılların metalcisine. Kötü niyet yok tabi, maksat geyik, eğlenmek. Sabah kendime gelince muazzam bir facepalm eşliğinde "what have i done!!!" narası attım, velakin ev arkadaşım "lan sucu geldi çığırıyo, ininde su alın" dedi.  Bir de üstüne bir iki gün sonra Çağlan beyfendiden mail gelmez mi! Ben tam "lan anamı karıştırmamıştır işallah, ama çok da ayıp ettik" diye içimden geçirirken, mail de yazanlar aklımı aldı. Adam söveceğine senin yazını dergide yayınlamak istiyorum demiş. Hoş, abartılar vardı azcık ama olsun. İşte bu da benim bir sayılığına şöhretimin hikayesidir. O ayın dergisi, ki kendim aldığım tek blue jean'dir, hala bir yerlerde durur. Kıssadan hissemiz nedir, kafayı çekip pogo da dayak yiyerek olunan şöhret olmak is just fun in our pitiful lives.

Ana konumuza dönersek efenim, bu ekşisözlük yorumları, bu da twitter'ı imiş(araştırmacı blogger). Şöle bi bağlantıdan da kotalı eğlenim yakalanabilir.

27 Temmuz 2010 Salı

Ya pismillah, ulvi aç kepenkleri

Uzun süredir yazmak isteyip de üşengeçlikten("26 üşen bekleme yapma, geç geç geç" -Polis) bir türlü yazmadığım blog, başlıyoruz. Korkacak birşey yok, ne dünyayı kurtarıcaz, ne üç kibrit ve lemur(ah o lemur yok mu) bokuyla uzaya roket yollayacağız. Ben sessizce sıkılıcam, sıkıldıkça burada gürültüli bir şekilde sıkıcam, saçmalıcam. Bazen iş (office bitching), çoğunlukla hayat but no memat saçmalıklarıyla(Regularity of cosmic oddities) ilgili...Ha bir de benden üşengeç ulvi var, ulvi the needless wise, kendine blog yazamıyor yavşak, onun bilgelikleriyle aydınlanıcaz(bkz. parasite blogging). Ama korkma kuzum rahatız, nasıl olsa okuyan çıkmayacak. Biz bizeyiz annem korkma. Eğlenicez ama, amaç bu. Dur yeni paragrafa geçmeden bi sigara tellendirip geleyim(yeni paragraf önemli mevzu, yersen)(ve evet parentezlerle bayıcaz, çünkü seviyorum, çünkü o da beni seviyor).

Şimdi tembel bir ofis elemanı olduğumdan, aynı sıkıcı işlerin kalıcı kölesi olduğumdan, sende yazdıklarımı ortak blogda da, ya da orda yazdıklarımı sende kısmen de olsa ninjalayabilirim, zerre de zikimde değil. Evet bol bol küfürleşicez, hertürlü şeyden bahsedicez (yörenk kürenk herşey dahil), terbiyesizlik yapıcaz, Feministleri (ay canlarım benim, siz şöyle bir köşede oynaya durun, ben kızılcık sopasını kapıp geliyorum miniklerim benim) kızdırıcaz bol bol. Dolayısıyla yoğunlukla(???) manly blog olacaksın (gerçi gel her ne olursan gel de, gerilme), rahatım nasıl olsa, bizbizeyiz anuna goyim. İşte bu yüzden de okunmayacağız(herşeyde -cağız kısaltılmıyormuş, ulvi yaz bunu).

Her blogger gibi yazım karakterimiz bir öle bir böle, ipnemsi puştumsu olacak, ne ala, yanar döner ftw. Genelde böle gay yazmıcaz, daha saçma olacak ama no more gayness. Günlük yazar gibi de yazmıcam, "sevgili günlük bugün bokumda boncuk buldum" gibi. Öbürüne, berikisine anlatır gibi yazıcam, hatta şimdiden itibaren. Sonuç olarak derdimiz Tükanmaz Muhabbat, gibi.

Dip Not: Olur da, bu isim kullanmak isteyen başka bir kırık çıkmışsa eğer, büyük olasılıkla  günde 433 rekat onun ben ve sülalem, hatta yollarım(bkz. "yollarını zikeyim he mi") hakkındaki nahoş iltifatlarına(bkz. saçma ironi) maruz kaldım, kendisinden çok ama çok özürlü olduğunu kabullenmesini istemek zorundayım. I win...haha! Ne var ki hasret(dünya barışı) bitti ve ben yazıyorum.