31 Ağustos 2010 Salı

Adema - Barricades in Time



Eyes are still red
Coming apart
The lies won't take me far
Body aches
These hands shake
Dealing comes with scars
It's hard to sleep with all that's questioned

Can I find, peace of mind
Barricades in time
Can I find, peace inside
And let love come save my life

Tried to forget
Feelings of death
Invading panic spawns
Can't concentrate
No one relates
Stealing all the light
Spreading thin the soul in sections

Can I find, peace of mind
Barricades in time
Can I find, peace inside
And let love come save my life

The enemy's my own thinking
I never let it show
The weight of me I am sinking
I fight this more than you know

Can I find, peace of mind
Barricades in time
(Can I find, peace of mind)
Can I find, peace inside
And let love come save my life
(Everything is fine)

Can I find, peace of mind
(Barricades in time)
If you ask, everything is fine
(Everything is fine)
Can I find, peace inside
(Barricades in time)
As I deal with my own strife

The enemy's my own thinking
I never let it show
The weight on me I am sinking
I fight this more than you know

30 Ağustos 2010 Pazartesi

We mimmed you bastrad!!!

Bu olay nedir tam olarak bilmiyorum, kaynağı nedir, nerden ne zaman çıkmıştır. Adet olmuş gibi duruyor, madem öle biz de edelim adet yerini bulsun, ayıp olmasın. 

1) Lakabın var mı varsa nedir?
GodlessTurtle, Allahsız Tosbaa, C...seç beğen al aklıma gelenler şimdilik bunlar.


2) Son zamanlardan da dile dolanan şarkı?
Söz ezberleme özürlüsü bir insan olduğum için pek bişi dolanmaz dilime.


3) En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun?
Bu hafta içinde, aşık olmama ve aseksüel olma fikrine.


4) En son okuduğun kitap/film?
Neil Gaiman - Yokyer(okuyorum halen), Pişmişinden olsun dersen Anne Rice - Vittorio. Waking Life'ı izlemeye çalıştım gecenin bir yarısı, açmadı.


5) Son zamanlarda en çok özlediğin...
Loş ışık, kahve kanyak, nargile ve frp kombinasyonu zannımca. Ya da wow, emin olamadım.


6) Bir günlüğüne ünlü biri (oyuncu/şarkıcı/politikacı vs) olma hakkı tanınsaydı kim olurdun?
RTE olup kendimi vurmak çok cazip geliyor ama ben bu güzide hakkı aşağıda videosu verilen şey olma yolunda kullanıyorum(Hayır efenim ne münasebet topum inşaata filan kaçmadı benim, kaç kere söyleyeceğim).


7) Yarın sabah ki ilk planın?
İşe gitmek! yaaaaay!


8) En sevdiğin huyun?
Herhangi bir tartışmayı heyecanlı ama celallenmeden ve karşımdakini dinleyerek sürdürebilmem.


9) Şuan ki bölümünde/mesleğinde olmasan ne olurdun?
Aşcı, büyük ihtimalle şimdiye şef olmuştum.
10) Okurken en zevk aldığın 3 blog?
Öle aman aman takip ettiğim çok blog yok. Bu mim olayına da benim okuduklarım arasından cevap verebilecek 2 blog var, onlarda

6. sorunun cevabı da burada, afiyet olsun.

Mory Kante - Yeke Yeke



bi sounkouroun lou la donkegna ah ah 


bi kamberen lou la donkegna ah ah 
i madji i ma yele 
i kanan n\'bila nara ro 
n\'bo n\'bolo bila 
kanfalani yana sara le ila 
gnin kisse gbela serra le ils 

yekeke nimo ye ke ye ke 
yekeke nimo ye ke ye ke 

ke woye boli lale 
n\'na doni kassi kan 
woye boli lale 
eh eh 
nye n\'ta sorona kono mi ma ta i yonfe 
wo den te soron lonkelena 
sini mory la diyande 
timba bara wouloukounta 
souba ma kata i yala 
ah sara lila 

yekeke nimo ye ke ye ke 
yekeke nimo ye ke ye ke 

djely mousso ni kedjou to wara bo 
m\'ba mofila tema yan feou 

yekeke nimo ye ke ye ke 
yekeke nimo ye ke ye ke 
yekeke nimo ye ke ye ke...





90'lar civarı, diz kadar veledim. Bir tane Blaupunkt marka müzik setimiz var, evlere şenlik. Dönemim en temiz, en şahane makinalarından. Şu marka işte, hala da varmış ve eski kalitesi devammış. 



İşte o teyp'de(o zamanlar öle idi çünkü, ya da kaset çalar, ki bizdeki aygıt plak da çalabiliyordu aynı zamanda), uzay gemiciliği oynamadığımız zamanlarda (o zamanlar öle idi çünkü, uzay gemisi denilince bazilyonla ışık, düğme, pot anahtar filan, bkz Aliyen Bir), aralıksızın bu şarkıyı dinlerdim. 80 kuşağındakiler(bu kuşak 85 ile biter haberiniz olsun) ve öncesi kesin hatırlar zaten. Matilda'nın bloğa yorum yazarken aklıma geldi, hemen dedim bulayım bir dinleyeyim. Klibi bilem varmış, hiç izlememiştim(o zamanlar öle idi çünkü, klip mlip nereye). Ayrıca şarkının Gine'ce olduğunu da yeni öğrendim. Olsun, geç olsun güç olmasın. 

29 Ağustos 2010 Pazar

The Tea Party - Drawing Down The Moon



holding on
once again
take the time to look around
is it all in vain
can't you see
stay with me

i need you now
to stop the rains
but you want to know how it feels
(he really sings 'but you can't see how it feels)
until you have felt the same
stay with me
can't you see

don't let me down
stay with me
don't leave me now
stay with me
when darkness descends it's all you see
don't let me down
stay with me

you tell me what you want

she's drawing down the moon
i can see it in her eyes
i think it's too soon
i think she's going to cry
she's drawing down the moon
she should turn away
I think its too soon
can't she hear me when i say

you tell me what you wan't

don't let me down
stay with me
don't leave me now
stay with me
when darkness descends it's all we see
don't let me down
stay with me 

Mesleki Bilgiler Serisi: Kamyonculuk


Şekilde görünen ve halk arasında "Naaah!" olarak bilinen bu işaret, kamyonculukta sık kullanılan ve "Tekerinin arasında taş var!" anlamına gelen bir hızlı haberleşme şeklidir. Mors alfabesinin kullanım alanı bulamadığı bu meslekte (çünkü kamyoncu ayaklarıyla direksiyon ve vitesi idare edeken elleri de sigayı tutmak ve tesbih sallamakla meşguldür, sellektörle mors alfabesini kullanmaya ayıracak uvzu kalmamıştır), sollamakta olduğunuz meslektaşınızı, tekerinin su olukları arasına sıkışan ve ölüme sebebiyet verme ihtimali taşıyan taş hakkında en hızlı bu şekilde uyarabilirsiniz.

Örnek Soru:
Mesleğe yeni başlayan Ali kamyonunu 97,62 km/saat hız ile sürmektedir. Kamyonun bir tekerinin en dış çapı 18" ve teker oluk derinliği 2 parmaktır, ali parmağı. Sağ arka tekerin oluğuna giren taşın kütlesi 22.38 gr'dir. Taşı farkedip Ali'yi uyarmak isteyen Rıza'nın Ali'yi sollarken Kartal GTI model aracının hızı 113. 51km/saat ve TATV işaretini yaparken bileğinin salınım hızı 0.84 TATV/saniye ise,
a-) Alinin 306 metre ileride ki ışıklarda Rıza'yı yakalayıp ağzını burnunu kırması ve üzerine bir sigara yakması ne kadar zamanını alacaktır?
b-) Malını indirip akşama kahvede olayı anlattığında, ve tecrübeli arkadaşları ona TATV'ın açıklamasını yaptıklarında, pişmanlığı ne kadar sürecektir?
c-) Rıza'nın hastanelik olmasından sadece 37200 salise sonra, Ali'nin yukarıdaki hızının 3/5 ile seyahatinin 708. metresini bitirdiği anda 32km/saatkare ile hızlanışından, 5720 desimetre sonra kamyonun teker oluğunda fırlayan taşın, Ali'nin 30 metre gerisinde anlık 1.105381e-14 ışıkyılı/saat hız ile seyir eden Berkcan'ın kafatasından içeri girdiğinde, taşın x ekseni ile hareket düzlemi arasındaki açı nedir?

Bunu öğreneli bir zaman oluyor ama paylaşmayı unutmuşum. Kariyer planları arasında kamyonculuk olan arkadaşlara rehber olması dileğiyle.

Seç Beğen Al - House Of The Rising Sun




There is a house in New Orleans
They call the Rising Sun
And it's been the ruin of many a poor boy
And God I know I'm one

My mother was a tailor
She sewed my new bluejeans
My father was a gamblin' man
Down in New Orleans

Now the only thing a gambler needs
Is a suitcase and trunk
And the only time he's satisfied
Is when he's on a drunk

Oh mother tell your children
Not to do what I have done
Spend your lives in sin and misery
In the House of the Rising Sun

Well, I got one foot on the platform
The other foot on the train
I'm goin' back to New Orleans
To wear that ball and chain

Well, there is a house in New Orleans
They call the Rising Sun
And it's been the ruin of many a poor boy
And God I know I'm one

DipNot: Benim bildiğim ve dinlediğim şarkı The Animals'a ait. Ne var ki üşendim araştırmadım. Grooveshark'da arattığımda karşıma bunlar çıktı. Her yorum birbirinden güzeldi seçim yapamadım.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Queensryche - Spreading The Disease





She always brings me what I need
Without I beg and sweat and bleed
When we're alone at night
Waiting for the call
She feeds my skin

Sixteen and on the run from home
Found a job in Times Square
Working Live S&M shows
Twenty-five bucks (a fuck)
And John's a happy man
She wipes the filth away
And it's back on the streets again

Spreading the disease
Everybody needs
But no one wants to see

Father William saved her from the streets
She drank the lifeblood from the saviour's feet
She's Sister Mary now, eyes as cold as ice
He takes her once a week
On the alter like a sacrifice

Spreading the disease
Everybody needs
But no one wants to see

Religion and sex are powerplays
Manipulate the people for the money they pay
Selling skin, selling God
The numbers look the same on their credit cards
Politicians say no to drugs
While we pay for wars in South America

Fighting fire with empty words
While the banks get fat
And the poor stay poor
And the rich get rich
And the cops get paid
To look away
As the one percent rules America

Spreading the disease
Everybody needs
But no one wants to see
The way society
Keeps spreading the disease

27 Ağustos 2010 Cuma

Antimatter - Leaving Eden



Put the thorn in my side, the coins on my eyes
I'm not awake, I'm leaving Eden
And all her frozen charms lie cold in my arms
Panic went away and left me reeling
It's warm outside but the weather fails to hide
the stinging loss inside
For in the back of my mind I always thought I'd find my way to paradise
On I'd walk to paradise ...

But grace and lies locked the door from the other side
And now there's not much else there
Grace and lies
In all how long can you hide, how long?
The cost of innocence is the loss of innocence
Some may pass away, but some die screaming
When it came to my time, oh it took me by surprise
Was it my mistake, or am I born for giving in?

Dream Theater - Finally Free

[Miracle:]
Friday evening
The blood still on my hands
To think that she would leave me now
For that ungrateful man
Sole survivor
No witness to the crime
I must act fast to cover up
I think that there`s still time
He`d seem hopeless and lost with this note
They`ll buy into the words that I wrote
This feeling
Inside me
Finally found my love
I`ve finally broke free
No longer
Torn in two
I`d take my own life before losing you

[Victoria:]
Feeling good this Friday afternoon
I ran into Julian
Said we'd get together soon
He`s always had my heart
He needs to know
I`ll break free of the Miracle
It`s time for him to go
This feeling
Inside me
Finally found my love
I`ve finally broke free
No longer
Torn in two
He`d kill his brother if he only knew
Their love renewed
They`d rendezvous
In a pathway out of view
They thought no one knew
Then came a shot out of the night
"Open your eyes, Victoria"

[Sleeper:]
One last time
We'll lay down today
One last time
Until we fade away
One last time
We'll lay down today
One last time
We fade away
As their bodies lie still
And the ending draws near
Spirits rise through the air
All their fears disappear
It all becomes clear
A blinding light comes into view
An old soul exchanged for a new
Familiar voice comes shining through

[Nicholas:]
This feeling
Inside me
Finally found my life
I`m finally free
No longer
Torn in two
I learned about my life by living through you
This feeling
Inside me
Finally found my life
I`ve finally broke free
No longer
Torn in two
Living my own life by learning from you
We`ll meet again my friend
Someday soon

Şok, KPSS hakkında Şok Haber

Tarım Bakanlığı ve TÜBİTAK, beraberce ve fairplay içerisinde düzenledikleri basın toplantısında, 2011 yılından sonra genelevlere kpss yoluyla eleman alımlarının başlayacağını bildirdi, ancak uygun bir torpil bulunması şartıyla. Verilen kararın amacının, işsiz üniversite mezunlularından farklı iş alanlarında istifade etmek ve piyasanın canlanmasını sağlamak olduğu belirtildi.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

At The Grave Of Eurydice

Dün mezarını kazdım. Ondan geriye ne kaldıysa, onunla beraber bir daha gömüyorum. Dirilmesini engellemek için herşeyi yapıyorum.

Anladım ki, beni  binlerce ölü anıyla beraber, yeraltına hapseden Eurydice'ımın hayaletiydi. O çoktan yitiklerin arasına karışmıştı. Benim Eurydice, Persephone, Hades sandıklarım, onun solmakta olan izdüşümlerinden başka birşeyler değillerdi. Kendi bilinçaltımın belirsiz, solgun ve ben adım attıkça titreşen yolda devam ettikçe, aradığım ışıktan gittikçe uzaklaştım. Yürü diyordu bana varlığımı hissetmesen de yürü, ama yapamadım, yapmadım. Dönüp geriye baktım, solmasını izlemek için için. O da gerisine döndü, solmamı izlemek için. Işık çoktan sarmıştı benliğimizi gözlerimiz buluştuğunda.

Dışarı çıktığımdan beri kazıyorum zihnimin derinliklerini mezarının başında. Tüm kokularını, seslerini, hatalarını, gülüşlerini, dokunuşlarını, nazarını, ümitlerini, uykularını, şarkılarını, hayal kırıklıklarını, renklerini ve gözyaşlarını bir mezardan çıkarıp diğerine gömüyorum. Biliyorum ki Meriç'in kıyısında, donuk ve cansız gözlerle bakan başımı suya bırakırken sen de aynısını yapıyorsun.

Son toprak bu bırakabileceğim mezarına, son hakaret ve son elveda.

20 Ağustos 2010 Cuma

Before Sunrise ben seni cami köşesinden alırım

Ne güzel taze taze edindiğim borderlands'imde coop bam güm phew phew yapmak varken, gecenin bir yarısı Before Sunrise izlemem, beğenmem, bayılmam, ve hatta bunu konu alan bir yazı yazmam...hayır kesinlikle topum inşaata kaçmadı ufakken. Sadece bu sıralar böyle nasıl diyim bir östrojene doyamama(kusura kalmayın geri kalan 666 taneden örnek veremicem) var üzerimde. Biraz da byb'a malzeme vermek istiyorum, ama yok eşik değerini geçemedim şimdiye kadar. İşallah bu sefer tutturduk.


Neyse efenim, film şehane. "Bu ne lan tam kız filmi bu" diyecek kadar karbon yoğunluklu değilseniz tek başınıza da izlersiniz, beyler için tabi. Beğenmeyen bayanlarda, size tavsiyem, hiçbir zaman Arnold olamayacaksınız, o yüzden geçin şöle paşa paşa sevin şu filmi. Ha çiftler için de şahane bir fırsat bu film, ama birkaç kere izlemeniz gerekibilir bitirmek için. Taraflardan biri elbet patlar sona gelemeden. Yalnız hemen götü dönüp uyumak yok en az bir yarım saat "mır mır mrırmırrrırırmrırrmırı" edilmeli. Yoksa meşeyle geliyorum ortanıza. Heh heh bu fikir aldı beni benden, daha teri soğumamış ikilinin ortasında, elinde meşe odunlu ben, "MIRLA.....MIRLA DİYORUM SANA...MIRLAAAAAA" diye çemkiriyorum. Bunu da yaparsam gözüm açık gitmez beyaaa.

The end is nigh, omg!

Cuma ve son dakikalar, wheeeeeeeeeeeee! Bekle beni borderlands!

19 Ağustos 2010 Perşembe

Aphonia of Orpheus


Yürü diye yazıyor zihnimin erişemediğim kısımlarına, hem Hades'im, Hem Persephone'um, hem Eurydice'ım, arkana bakmadan yürü. Taa ki ikiniz de, taa ki ikimizde, taa ki tüm benliklerimiz ışığı görene kadar yürü. Açıkça söylemiyor asla, sadece sesiyle, sesleriyle işliyor bilinçaltıma, ya da ben kendimi kandırıyorum yeniden tüm bu zamanlar boyunca yaptığım gibi. Yürü diye fısıldıyor fikirleri, belirsizlikten yapılmış yolda, her ne duyarsan, en önemlisi de hiçbir şey duymasan bile yürü. Varlığımı hissetmesen bile dönüp bakma geriye, sadece umutla yürü bir adım sonrasının varlığı titreşen patikada.

Ne var ki ben Orpheus değilim, ne lirim var beni saran endişeleri Charon'a yolcu edecek, ne de sesim uzaklaştırabilir beni Styx'in dingin sularına çağıran sirenlerinden. Yoldan çıkmamak için, tek varlığım olan sesine tutunmaya çalıyorum ama nafile. Işığın hayali gibi, sesin de çözülüp sicim sicim olmuş, tutunup çekemiyorum kendimi anıların altından. Her denemem de koparken biri ve ben tökezlerken yolumda, tek elde edebildiğim yumuşak okşamaların kokusu tenimde kalan. 

Hangi zehirli düşüncelere sarılıp indin yeraltına ve orada bir başına kurdun umutsuzluktan krallığını bilmiyorum, Eurydice'ım, Persephone'um, Hades'im. Tüm anılarımızı öldürüp, karşıma duvar etmene sebep olacak olan o zehirli, kaygan ve sinsi endişe neydi anlayamıyorum. Herşeye rağmen sana, senliklerine ulaştığımı hayal ediyorum ve o hayallerin de beni son kez zehirlemesine izin veriyorum, belirsizliğin yolunda yürüyorum arkama bakmadan, varlığını hissetmeden ve ışığı göremeden. Ama korkuyorum, meraka yenik düşüp ışık görememiş suretine bakmaktan değil, devamlı patikayı uzatan umursamazlığının beni de patikanın belirsizliğine dahil etmesinden. Korkuyorum, kesik başımın olmasa da, duygularımın ve anılarımın nehir kenarında periler tarafından bulunmasından korkuyorum.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Savaşma Seviş dedim ben sana...demedim mi..dedim


İnsan karşı misillemeye harcadığı enerjiyi, birbirine sahip çıkmaya harcasa dünya daha güzel bir yer olsa, gül gibi geçinsek, börtü böcek filan...ama SEN zaten 667 tane hormonunla mutlu mesutsun, yorma o yüzden kendini birşeyleri kurtarmak için. BİZ olmak çok daha yorucu o bir müfreze hormonu dinlemekten. SEN kendi kararlarının, kendi zaferlerinin ve kendi yalnızlıklarının amansız komutanı olmaya devam et, elimdeki zeytin dalını kır ve beni de barış için geldiğim topraklarda, her yanı havan deşiği, boş kovan ve kanlı anılarla başbaşa bırak. Yıkılan kalelere harç olacağına artık, bir gülle daha sık, beyaz bayrağı gördükten sonra vurmak kolaydır hep çünkü.

15 Ağustos 2010 Pazar

Coffee girl at the window

Çok feminen ama, yandaki abla kadar olmasa da, gece gece o sehpaya basıp pencerenin kenarına çıkıp, bir elinde filtre kahve, bir elinde bırakmaya çalıştığın sigara, Brooke Waggoner'dan Hush If You Must dinlemek ayrı bir eğlenceli efil efil rüzgar seyyah olmuşken vücudunda. Another Dwarf, Different Story'den (Add your ads here) edindiğim eski bir oyungezerin sayfalarında buldum brooke ablayı. İlla benzeticem ya, eh tori amos diyeyim yer yer.  Vazgeçtim demiyorum, daha tatlı daha sevecen bu, daha da buruk bu kızıl kafa.

jetAudio, çevir kazı yanmasın yaparken, hem sigaranın hem de kahvenin sonuna gelmek...sanki hem ayakta hem yatakta çok iyi anlaşan bir çiftin aynı anda Nicelerinin Tepesinde buluşması gibi. Hele ki, kahve koymak için kullandığın kaşığa yapışan tane kahvenin son yudumda ağzına gelmesi, bir kadın için hem zor hem de mutlu anlarda bir parça çikolatanın anlamı neyse, benim içinde o kahve taneciğinin öyle bir anti depresan etkisi var. Bu son 'var'dan beri 10 dakika geçti ve yazacak birşey bulamıyorum, demek ki Hush if you must one last time. 




Her ne kadar elindeki starsucks olsa da coffee girl is coffee girl. Keşke her zaman kahve kahvedir ya da her zaman kadın kadındır da diyebilseydim. 


9 Ağustos 2010 Pazartesi

yalnız doğar insan
ve yalnız ölür
ilk aşkı yalnızlıktır
son nefesinin de olacağı gibi
aslında her bir sevgisi yalnızlıktır
yalnızlığı özlemek adına görmezden gelir
sevişmeleri bile yalnızdır çoğu zaman
sadece haberi yoktur
çok sonraları öğrenir
boynuna öpücükleri konduran

kendi hazzının gölgeleridir

yazma dedi ulvi...kırılır...dedim ulvi bizim gibiler kırılmaz yıkılır, kırılmak bize iki numara ince, bu lafta benim bloga üç alişan arabesk gelir. dedim varsın olsun, yeter ki sen rahat gel koçum, bu blog bu ismi boşuna almadı.

sonra hypothetical kadehlerimizi tokuşturduk, hypothetical adnan şenses doldur be meyhaneciyi söylerken.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Hocam..snıff..Arman bana...snıff...şöle böle dedi...üüüüüüü!

Ahanda diğer blogdan ilk arağımı yaptım...wheeeeeee!

All Your Base Are Blog To Us: CHan the Mad Scientist: "Eskiden beraber kaldığı dangalak ev arkadaşı sebebiyle çok geç tanışabildim Cantürk'le. Şimdi her ne kadar kardeşim gibi olsa da geç tanışmı..."

3 Ağustos 2010 Salı

Geyts...of.....helli....hmpffff

Kendimi, günlerdir kabız birinin dübür kası gibi hissediyorum...öyle halsiz artık. Ne iş yapmaya, ne saçmalamaya ne aylaklık etmeye halim var. Sadece sıcak...çok sıcaak. Bakım onarımdan, binbir ümitle arakladığımız(bkz. ofiz ninca)  filtrenin kendine hayrı olsaydı bari, lan bir iki santimetreküp hava çevir lan. Hadi santimetreküp olmadı piramit ne bileyim silindir felan yap işte ortaya karışık bir geometrik bişiler, donar dönerli olsun. Eheh, böylece ikinci cümlemi yalanlamış oldum yaaaaaay!

Sıcaktan sıkkınlık, bıkkınlık öyle bir hal adı ki, iş yapıyormuş gibi bile gözükemiyorum şimdi. İncelemem, inceledikten sonra anlamam, anladıktan sonra da düzenlemem ya da gerekli kısımlarını ninjalayıp benzerini yapmam gereken, yani şu vakit itibariyle ortalama bir kuramsal fizik problemine (EST*: 4 year, 13 months, 17 days, 6 hours 6 minutes) dönmüş maliyet hesapları, bir backdoor olarak açık olsa da, şu satırları yazmaya çabalarken biri gelse bile, her zamankinin aksine zerre yerinden kıpırdamayacak. Halbuki ne güzel de zıplardı masaüstüne boss alert olduğunda. Kısmet...Ulvi aradı, sevindim, bir günün saçma sözü gibisinden birşeylerle oyalarınım diye, küfretti kapattı.

Şu anda tek ihtiyacım olan çıplak bir halde, içine 2 yaprak nane atılmış soda limonumu içip afrika dere kurbağası gibi geğirmek ve bu. 'bu' ne bilmiyorum ama tüm nete "entertain meeeee" diye bağırırken rastladığım tek ilginç random encounter bu oldu...yersen. 

Sıkı Durun: Merakla beklenen "Blog kimin içindir" yazı dizimizi, çok yakında bu sayfalarda okuyabilirsiniz. SADECE 667 KUPONA, YA DA HORMONA. Evet hormon bağışlarımız başlamıştır. 

Daha Sıkı Durun: BİLİM ADAMLARI HORMON, YAVRU KEDİLER VE TESLA BOBİNİNDEN KADIN YAPTILAR VE AKABİNDE "OMG OMG" DİYEREK İNTİHAR ETTİLER. TESİSTEN KAÇAN YAPAY KADIN, EN SON "BAŞBUĞ TÜRKEŞ" DİYE BAĞIRIP NEW YORK CANGILLARINA DOĞRU KAÇARKEN GÖRÜLDÜ.

*:Estimated Solve Time