8 Eylül 2010 Çarşamba

Betray My Secrets - Shamanic Dream


I See Deserts On My Flight
I See Dragons In The Glowing Night
The Tigers Of Eternity
Universal As Light

I See
The Desert Queen
I Live
My Shahmanic Dream

I Sail My Ship To Sunset Skies
Through The Red Feverous Night
I Leave Behind All Misery
On The Sinking Shore Called Past

The Night Turns To Day
I See The Opening Morn
When I Awake
To Face Reality

6 Eylül 2010 Pazartesi

Scorpions



DinlenmeyenRadyo'ya ilk koymam gereken playlist buydu aslında ama bu zamana kısmet oldu. Müzik ufkumu açan, 2 sene boyunca Winds of Change'i aşk şarkısı zannederek dinlediğim (hayır anlamıyosun madem, bari aç oku değil mi sözleri), "olm Türkiye'ye gelsinler çoccuuuumu keser giderim" deyip de buradaki muhtemel son konserlerine gidemediğim, birbirlerine sahip çıkışlarına hayran olduğum, bir yandan da bazilyonla best of yaptıkları için ayar olduğum canımın içisi gözümün nuru scorpions'um. Klaus götündeki ağaran kıl olayım he mi tatlı bücürüm benim.

Bazıları deyicek ki nerede benim Still Loving You'm, nerede hani Send Me An Angel, Always Somewhere. Onlar olduğu yerde duruyor, ama bu playlist daha bir kırık parçalardan oluşuyor. Hoş sondaki Kansas cover'ı pek konsepte uymuyor ama görünce dayanamadım ekledim. Bir de live'lar var, çevir çevir dinle.

Bunu hazırlarken farkettim ki ismi Coming Home olan hiçbir parça dandik olmuyor, kesin bir iş var bu işte!




Holiday
Let me take you far away
You’d like a holiday
Let me take you far away
You’d like a holiday

Exchange the cold days for the sun
A good time and fun
Let me take you far away
You’d like a holiday

Let me take you far away
You’d like a holiday
Let me take you far away
You’d like a holiday

Exchange your troubles for some love
Wherever you are
Let me take you far away
You’d like a holiday

Longing for the sun you will come
To the island without name
Longing for the sun be welcome
On the island many miles away from home
Be welcome on the island without name
Longing for the sun you will come
To the island many miles away from home 

In Trance
I wake up in the morning
and the sun begins to shine
the day did sneak up on the night
I see your face and I see myself
and I get a little taste of life
I try to stand it for a while

But I'm in a trance
Hey baby tell me can't you hear me calling
I'm in a trance
I take too much in the Saturday night
Hey... Hey
Hey baby tell me can't you hear me calling
I'm in a trance
I wanna try to stop this life

I feel so sad I'm feeling down
On the radio the music plays
I'm in love with her and I feel fine
I close my eyes
I think today is getting better with a sip of wine
and I can stand it for a while

When I'm in a trance
Hey baby tell me can't you hear me calling
I'm in a trance
I take too much in the Saturday night
Hey... Hey
Hey baby tell me can't you hear me calling
I'm in a trance
I wanna try to stop this life


When The Smoke Is Going Down
Just when you make your way back home
I find some time to be alone
I go to see the place once more
Just like a thousand nights before
I climb the stage again this night
'Cause the place seems still alive
When the smoke is going down

This is the place where I belong
I really love to turn you on
I've got your sound still in my ear
While your traces disappear
I climb the stage again this night
'Cause the place seems still alive
When the smoke is going down

I climb the stage again this night
'Cause the place seems still alive
When the smoke is going down
When the smoke is going down
When the smoke is going down

Coming Home
Every moring when I wake up yawning
I'm still far away
Trucks still rolling through the early morning
To the place we play
Boy you'r home, you're dreaming, don't you know
The tour's still far away
Boy you'r home, you're dreaming, don't you know
You're having just a break
Dream we're going out on stage, it feels like
Coming home again
Dream we're going out on stage, it feels like
Coming home again
Dream we're going out on stage, it feels like ...

Year after year out on the road
It's great to be here to see you all
I know, for me it is like
Coming home

Day after day out on the road
There's no place too far that we wouldn't go
We go wherever you like
To rock'n roll

Jump on the seats, put your hands in the air
Give me a shout, let me hear you're out there
The wilder you scream for some more rock'n roll
The higher we'll go

Year after year out on the road
It's great to be here to rock you all
I know, for me it is like
Coming home
Like coming home ...



Dip Not: Fly People Fly da bu listedeydi ama grooveshark'a bir türlü upload edemedim defalarca denememe rağmen. Oyüzden buraya düştü garibim.



Comic of the day and it goes for a yaaay!

Ortak blogdaki yazılarımdan da (topu topu beş tane filan) anlaşılacağı üzere, webcomic hastası olan ama onlara gereken ilgiyi gösteremeyen bir insanım.O yüzden biraz olsun aşkımı buralarda ifşa edeyim de darılmasınlar bana. Denk geldikçe güzel olduğunu düşündüğüm sayıları teşhir edicem burada spoiler kaygısı yaşamadan. İlk konuğum QC'den Pintsize(evet son paneldeki ufaklık).


Pintsize benim olsun, dünya sizin olsun. Hatta ekstradan bir Zeke'yi de alırsam gün gelir dünyayı fethederiz beraber. Viva robot resistance!

Songs: Ohia - John Henry Split My Heart




I stood on the 66 Hwy
Wysteria, Magnolia beside the green line track
Said "Don't Come Back"
I found myself standing on the mountain
Beneath my full moon heart
John Henry split this heart split this full moon heart
Swing the heaviest hammer you got
Hit this one out of the park
He says boy what you going to do
With your heart in two
If its good enough
But only if its good enough
Half I'm going to use
To pay this band
Half I'm saving because I'm going to owe them

5 Eylül 2010 Pazar

Çığır oradan bir uzun hava Eric, Beautiful Tonight, olsun yakışır yiğidime.





Güzel bir geceydi. Evvela, "Eyvah Eyvah" adlı güzide, deus ex sonu hariç gayet başarılı bulduğum filmi izledim. Ata Demirer, Çanakkale şivesiyle döktürmüş yine. Yer yer yapmacıklığa kaçsa da, çok göze batmıyor. Kadronun geri kalanı da muhteşem ama işi götüren Ata. Aileyle izlenebilecek ve sıçıp sıvamamış ender Türk komedi filmlerinden. En azından zamanında çok beğenip takdir etsek de, günümüze gitmeyen, en azından Kemal Sunal yapmadıkça, Şaban zihniyetinden uzak bir film. İzlemeyen varsa edinsin, alsın eline çayını çekirdeğini, yanına da validesini pederini, aile saadetiyle izlesin.

Sonra dışarı çıktım. Hava tam, kadim cüce dostumun seveceği tiptendi, ne sıcak ne soğuk, sessiz ve üzerine beyaz gömleğinizi giymiş, elinde kahve fincanıyla yatakta bağdaş kurup gülümseyen kadın gibiydi(utopia or distopia). Ama yoktu ailenizin doorfu, bu şehirde değildi artık. Beni bir başıma bırakıp gitti pezemenk. Nedenin bilmediğim (yalanını sikiyim der uzakta birileri) bir buruk mutluluk ya da datlı hüzünle, her zaman nargile içip "FOR THE ÇAAAAY" diye nara attığımız mekana doğru yola koyuldum. Halbusi daha iki (rakamla 2) gün evvel aynı mekanda "Bana erkeg buloğu bul lan, doğu batı bıloğu kalmadı lan zaten, hatun "entry"si istemiyorum artıkın, bilo biloğu ver bana" diye çemkiriyordum ama o yoktu artıkın. WTB ARMAN!  

Yolumu biraz uzatıp, eskişehirimin en güzel nimetlerinden biri olan geç saatlerde kitapçıların açık olmasından istifade etmeye karar verdim. Bir süredir edinmek isteme rağmen, bu isteğin beni küresel ısınmadan daha derin endişelere gark eden, biricik kardeşimin dumanı üzerinde tüten (ne dumanı ak47, ikinci baskısı çıkmış herifin, yani kitabın, tabii ki basmamışlar Aras'a) kitabını almaya karar verdim. Ben görüşmeyeli herifçioğlu bayağı meşhur olmuş blog alemlerinde, 841 izleyici ne lan hayvan. Kesin yarısı maaşlıdır onların. Evet, samimiyetle söylüyorum, çekemedim bu kadar ünlendiğini ve kitabının çıktığını öğrenince. Evet , yeniden samimiyetle itiraf ediyorum maaşlı olan benim, aras gönder paramı öperim yoksa gıdından haberin olsun.

Zevk ülen dinlemekte olduğum antimatter'ım bitmesi için ağır ağır tamamladım yolumu.

Dost konağı, her ne kadar ismi so gay olup, erken saatlerde uğranmaz bir yer olsa da, sessizliği, serinliği, şahane nargilersi ve çamur kıvamından pekçe uzaklaşan çayıyla gönlümüzü kazanan bir mekan. Çok fail bir gece de keşfetmiş, bu keşfe armanımı da dahil etmiştim. Ama yoktu o artık. Nedense, ıssız çatılarda vuuk guuk diye sevişen iki kumru misali, iyi çay-nargile birlikteliğini sağlayan mekanlar, müzik ve müşteri kitlesi olarak bize bir türlü uymuyor (bakınız serdivan). Belki biz mutluluğu yanlış yerde arıyoruz (bakınız hera). Halbusi bir arabeskçi, bir fantazyacı, bir popçu olsak daha mutlu mesut olabiliriz dumanlı mekanlarda. Adam gibi müzik dinleyelim diye az mı porsuk kıvamında çay içip, benim acemilik zamanlarımda bile hazırlamadığım nargileleri nefes ettik (bakınız hera). Evet, bir altıpatlardan çıkan "BAM!" bayrağının hazzıyla söylüyorum, ben nargile hastasıyım. Çok da güzel yaparım nargileyi. Kendi keşfim olan folyo sarma yöntemim dolayısıyla, gorbaçov bile kişisel deniz altısını göndermiştir ben ona nargile yapayım diye. En azından kafam güzelken böyle yaratıcı bir kamillik uydurabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. 6 senenin ortalaması alındığında, yılın 287 (yazıyla ikiyüz seksen yedi) günü nargile içmiş biri olarak bırakın da az eleştireyim çoluk çocuğun hazırladıklarını.

Çömdüm köşeye, ferah asmalardan uzak olsam da en dipte, servisin en hızlı olacağı, devamlı "bu garson bana bakmalı, bana köz yapmalı" şeklinde şarkılar söylemeyeceğim bir yerdeydim. "Şefim" dedim, "ben bir tane günün nargilesi ve duble sade türk kahvesi alayım" dedim. Mekanda filtre kahve olmamasından  dolayı, ufak fincan  kahve de o an ruhumu doyurmayacağından mütevellit böyle haylazlıklar yapıyorum. Keşke quadro esspresso hazırlasa kahve dünyası, duble boy double esspresso. Bu dileğimi ifşa ettiğimde Lingo musur lango mudur öle bişi getirdilerdi geçenlerde, ona da hayran kaldım. Aslında türk kahvesi gönlümün sultanıdır her zaman, ama iyi yapan yer azdır. Bir anacımın kahvesi, bir serdivan bir de mandabatmaz'ın kahvesi haktır bana. Eh dost konağını eklemek gerek kervana artık. Buradan çıkarılacak sonuç: Müzik ile kahve doğru orantılı, türk müziği çalan yerler iyi türk kahvesi, ecnebi müziği çalan yerler de iyi ecnebi kahvesi pişirmekte.

Nescafe kupasında türk kahvesi+şefin tercihi çilenkli nargile kombinasyonu, hafif esen rüzgarın tınısıyla  gözlerimin önünde striptize başladıklarında, ben ilk yüz vermedim. Ağır ağır, artizlik yaparaktan kitabımı çıkardım...da kime artizlik yapıyosun doğru düzgün adam yok ki mekanda. Ah o gitmeyeydi karşımda oturan bir adam olurdu. Bir başıma oturmazdım öyle. Gitme dur arman, yalan söyledim. WoW'a da dönücem bak, yeter ki sen geri dön:]

İki fırt çekince, dedim ki "arkadaş this shit good shit". Her güzel nargile de bir süre sonra ellerim titremeye, yüzüme tatlı bir ateş basmaya başlar. Hafif baş dönmesi cereyan eder. Bu bebekle de aynılarını yaşıyordum. Her ne kadar kitap okuyor gibi gözüksem de, o kitap bir paravandı ben, nargile ve kahve arasında geçen oynaşmaları el gözlerden gizlemek için. Nargileyle ateşli bir aşk içindeydik, piramidin tepesinde dolanıyorduk. Ama rolleri değişmiştik, dudaklarımız her kenetlendiğinde o benim içime akıyordu hem de çilek tadında. Sanki utana sıkıla aldığı meyveli kondomu gururla takmış, ama işin ilerleyen aşamalarında sıkılıp benim de razı gelmem den istifade edip, plastik deriyi çıkarıp atmış bir ergen gibiydi. Bense halinden memnun bir kevaşe edasıyla sömürüyordum onu. Anlık ve 1000megahurts frekanslı bir orgazm değildi bizimki, 1.5 (yazıyla bir buçuk) saate yayılmış bir keyifti.

gibi...

Kahveyi takip eden çaylarım artık karbonat kokmaya ve okumaktan sıkıldığımda kalktım. Dönüş yolumda ikilemlerden ikilemlere koştum. Ramazan dolayısıyla mekanlar sahura kadar açıktı, ama biliyordum ki o mekanlarda oturanların hiçbiri sahuru beklemiyorlardı. "Bana ne"lik bir durum olmasına rağmen bunu o an aklımdan geçirmem de bir başkasıydı mesela. Gece, nemrut göleminin daha da seveceği bir hal almıştı, daha serin daha kadınsıydı.

Aslında gideceği belli olan bu adam için niye bu kadar yazdım, aşık mıydım tabii ki de değildim. Ama gitmeden evvel sırf darlanayım diye araması, benim uğurlamaya gidememem yazdırıyor bana bunları. Vicdan hesaplaşması yani. İki gün sonra sorsalar "hassektirdi gitti iyi oldu pezemenk, esk bana kaldı" derim. Demem mi, derim, demezsem adam değilim.

Porsuk kenarında tartışan bir çift başka bir eğlence kaynağı oldu bana. Kız bağırıyordu "beni öpmeyi ne zaman bırakacaktın, beni sevmeyi ne zaman? daha da tükenince mi?" gibi ona edebi gelen ama göre gayet saçma olan cümleler kuruyordu. Burada aslında amaçlar bellidir ve iki tanedir; birincisi "ben bu hergeleyi terk edicem, ama bakın bilinsin ki hergele olduğundan, benim zerre kabahatim yok", ikincisi de "yok mu beni öpecek sevecek, tükenmeyecek biri" mesajlarını vermektir o saatte öle barınmasının sebebi. Halbusi otursalar kamuya kapalı bir alanda, ses düzeyini ahlaki seviye de tutup azcık ağlaştıktan sonra çok da ahlaki olmayan ama pekçe romantik olan işler icra edebilirler. Anlamam kızların bu dışarıda kavga etme sevdasını. İçimden geldi, "ah kuzum ben öper koklarım seni ama gün gelir bana da edeceksin aynılarını, bak garibimin sesi soluğu çıkmıyor yakışıklı da gözleri de buğulu, belli ki hala seviyor seni. Allah'tan belanı mı ararsın be cazgır karı" demek, ama büyük ihtimalle dayak yiyen ben olacağım için vazgeçtim. Cırmalanmam da cabası.

Adalar mevkinden uzaklaşıp, evime yaklaştıkça nargilenin after-intercourse etkileri artıyordu. Göğsüme Nick Frost oturmuş gibiydi, hem de shaun of the dead'in finalinde ki elinde ps gamepad'iyle haptığı gibin. Durunca biraz kalkar gibi oluyordu ama yürümeye yeniden başlayınca yine oturuyordu, hem de oturduğu sheldon'ın yeriydi. Neyse ki yolda herhangi bir kriz geçirip yığılmadan geldim. Ciğerlerimin sapa sağlam olduğunu bilmeme rağmen,
nargilenin böyle bir etki yapması şaşırtıyordu beni.

Şimdi merak edenler olacaktır neden böylesine uzun ve anlamsız bir yazı yazdım diye. Aslında ilk elden merak eden, uyanıkken bile bilinçaltıma söz geçiremeyen bilinçüstüm. Çünki uzun zamandır böylesine durgun ama huzur dolu, böylesine buruk olmasına rağmen mutluluk da veren bir gece geçirmemiştim ve kendimle paylaşmak istedim. Her ne kadar üçüncü şahıslarla bir şeyler paylaşıyormuşum gibi dursa da bu blog, kendi kendime olan saçmalamalarımın, kızgınlıklarımın, eğlencelerimin bir güncesi. Egoistliğin avatarı olaraktan kendi yazdıklarımı yüzlerce kez okuyabilecek, her defasında da eğlenip, sinirlenip, darlanabilecek bir insanım. Günlük hayat gerek o sebep olsun gerek bu sebep olsun söyleyemeceğim zırvalıkları boşalttığım bir cumbucket burası. Yazarken bilem kendi kendime "get a life bitch" diye hıçkıra hıçkıra ağladığım bu bloğun okurlarına sabır diler, yakınlarına da limonata ısmarlarım.


4 Eylül 2010 Cumartesi

Nick Cave - Where The Wild Roses Grow


They call me The Wild Rose
But my name was Elisa Day
Why they call me it I do not know
For my name was Elisa Day
From the first day I saw her I knew she was the one
She stared in my eyes and smiled
For her lips were the colour of the roses
That grew down the river, all bloody and wild
When he knocked on my door and entered the room
My trembling subsided in his sure embrace
He would be my first man, and with a careful hand
He wiped at the tears that ran down my face

On the second day I brought her a flower
She was more beautiful than any woman I'd seen
I said, "Do you know where the wild roses grow
So sweet and scarlet and free?"
On the second day he came with a single red rose
Said: "Will you give me your loss and your sorrow"
I nodded my head, as I lay on the bed
He said, "If I show you the roses, will you follow?"

On the third day he took me to the river
He showed me the roses and we kissed
And the last thing I heard was a muttered word
As he knelt (stood smiling) above me with a rock in his fist
On the last day I took her where the wild roses grow
And she lay on the bank, the wind light as a thief
And I kissed her goodbye, said, "All beauty must die"
And lent down and planted a rose between her teeth

3 Eylül 2010 Cuma

Bruce Springsteen - The River


I come from down in the valley where mister when you're young
They bring you up to do like your daddy done
Me and mary we met in high school when she was just seventeen
Wed ride out of that valley down to where the fields were green

Wed go down to the river
And into the river wed dive
Oh down to the river wed ride

Then I got mary pregnant and man that was all she wrote
And for my nineteen birthday I got a union card and a wedding coat
We went down to the courthouse and the judge put it all to rest
No wedding day smiles no walk down the aisle
No flowers no wedding dress
That night we went down to the river
And into the river wed dive
On down to the river we did ride

I got a job working construction for the johnstown company
But lately there aint been much work on account of the economy
Now all them things that seemed so important
Well mister they vanished right into the air
Now I just act like I don't remember, mary acts like she don't care
But I remember us riding in my brothers car
Her body tan and wet down at the reservoir
At night on them banks I'd lie awake
And pull her close just to feel each breath she'd take
Now those memories come back to haunt me, they haunt me like a curse
Is a dream a lie if it don't come true
Or is it something worse that sends me
Down to the river though I know the river is dry
Down to the river, my baby and i
Oh down to the river we ride